Paletindeki Işık ile Rembrandt
- Senem Yorulmaz
- 7 Eyl
- 4 dakikada okunur

Rembrandt diyince aklıma karanlık gelir, çok bekletmeden de ışık onu takip eder. Karanlığın içinden beliren yüzünü defalarca kez resmettiği otoportreleri aklımda birbirleriyle iç içe geçer, hangisidir aklıma gelen bilemem. Tek bildiğim; fırçasıyla arşınladığı iç dünyasını, ışık ile karanlığı tam da olması gerektiği gibi kondurarak resmettiği bakışlarında yansıtıyor olduğudur.
Rembrandt Hollanda'nın Leiden kasabasında 1606'da dünyaya geldi. Bu dönem Hollanda'da bağımsızlık savaşının verildiği ve kazanıldığı, Hollanda'da refahın artmasıyla beraber resme olan ilginin de arttığı bir dönemdi. Ekonomik büyüme ile Amsterdam'ın finans merkezi haline gelmesi ve burjuvazinin Avrupa'da esen kuvvetli Barok sanat rüzgarına kapılmasıyla beraber Hollanda'da resmin Altın Çağı başlamıştı ve Rembrandt bu ortamda yetişmişti. O, ışığı kullanmadaki ustalığı ve yeni teknikleri ile Batı resminin en büyük dehalarından biri olarak kabul edilir.
Gece Nöbeti

Belki de en meşhur eseri olan Gece Nöbeti, sanatçının grup portrelerinde yaptığı bir devrimdir adeta. Alışılageldik grup portrelerindeki nizami duruş ve pozlardan eser yoktur, ışık her bir figüre eşit dağıtılmamıştır ve 3 metreye 4 metre (küsür) ebatlarındaki bu dev eserde her bir figür kendi aleminde, kendi görevine konsantre ama seyirciyle de iletişim halindedir. Resimdeki "gece nöbetçileri" aslında yurttaş milislerdir, şehrin savunmasında görevli olan bu grup o dönemde işlevsel değildi ve daha çok bir sosyal kulüp gibiydi. Üyeler prestij ve belki de ülkenin güvenliğinde söz ve yer sahibi olma arzusuyla portrelerini yaptırıp salonlara asıyorlardı.

Bu kadar kalabalık bir grubu bir arada ve hareket halinde resmetmek oldukça zordur. En öndeki ana karakterler sinyoritelerinin gerektirdiği üzere daha kuvvetli bir ışıkla aydınlanmış komutan Yüzbaşı Cocq ve emir veriyor olduğu Teğmen Ruytenburch. Arka planda ise resimde bulunmak için belki onlardan biraz daha az para ödemiş olan diğer kişiler bulunur. Bu kalabalık grubun içinde dikkat çeken diğer bir kişi ise ışıkla tamamen aydınlanmış, beyaz elbiseli kızdır.

Beyaz elbisesiyle grubun maskotu olan bu kız elbisesinde ölü bir tavuk ile geziyor; pençelerinden asılı tavuk alenen milislerin sembolü olan tavuk pençesini simgeliyor, bu da resmin alegorik boyutunu zenginleştiriyor. Çekilen flamalar, göğe yükseltilen mızraklar, doldurulan tüfekler, çalınan davullar... Hareketin devinimini taşıyan bu resimde incelenebilecek çok detay var, Amsterdam'a yolunuz düşerse Rijksmuseum'a gidip 17.yüzyıla ışınlanmış gibi hissedene kadar bu detayları inceleyebilirsiniz.

Otoportreler

Sanat kariyeri boyunca, yani ömrü boyunca kendini defalarca kez resmetmiştir, bilinen yaklaşık 80-90 civarında otoportresi vardır. Genç bir ressam olduğu günlerden, saçlarının beyazladığı son yıllarına kadar sık sık kendini resmetti; bu yönüyle otoportreleri hayat yolculuğunu; inişler ve çıkışları, mutlu ve mutsuz zamanları kendi yüzüyle belgeleme niteliği taşır. Otoportreleri, eşiyle olan mutlu evlilikleri, bolluk dönemleri, çocuklarının kayıpları, sonrasında gelen eşinin kaybı, maddi zorluklar gibi olayların yer aldığı bir zaman çizelgesiyle karşılıklı incelenerek tüm bu yaşantıların yüzündeki yansımaları hakkında ileri çalışmalar bile yapılabilir...
Kendisini bu kadar sık model olarak kullanmasının diğer sebepleri, başka model kullanıp para ödemek zorunda kalmaması veya sanatında kendini ilerletecek ışık-gölge, jest-mimik veya farklı kostümler üzerindeki çalışmaları yapmaktı.
Yıkanan Kadın

Rembrandt resimlerinin genelinden biraz daha küçük boyutta olan Yıkanan Kadın resminde çamaşırının eteklerini tutarak yukarı toplamış suya giren bir kadını resmetmiş. Bu resimde partneri Hendrickje'den esinlenerek peri Callisto'yu veya İncil'de yer alan Susanna'yı (yıkandığı sırada iki yaşlı adam tarafından izlenen ve şantaja uğrayan, onurlu bir kadın olan Susanna) konu olarak işlediği düşünülüyor. Soldan vuran kuvvetli ışık kadının sağ tarafını tamamen yıkarken, topladığı elbisesi, bacakları ve öne eğdiği yüzündeki hafif gülümseme aydınlanıyor.

Bence bu resmi özel kılan hem doğal, sakin ve sıcak bir atmosfere sahip olması hem de resim yapan biri olarak, binlerce fırça darbesi sonucunda ancak ulaşılabileceğini bildiğim bir ustalığın işaretlerini taşıyor olması. Bahsettiğim işareti görmek için figürün sağ eline bakmanız yeterli. El ve ayak anatomik olarak çok kompleks yapılar olduğundan resmedilmeleri oldukça zordur, çoğu ressam için bu yapıları resmetmek bir mücadele gerektirir. Rembrandt'ın bu işi nasıl basitçe başardığını inceleyin. Sadece birkaç fırça darbesi ile eteği mükemmel bir anatomik doğrulukla yukarıda tutan bir eli nasıl çizdiğini göreceksiniz. Dışarıdan bakıldığında sadece birkaç fırça darbesi gibi görünen çalışmaların aslında buz dağının yalnızca görünen kısmı olduğunu, arka planındaki yoğun çalışmayı bilmek ise ustalara hayranlığı ve resimden alınan lezzeti artıran en önemli farkındalık bence...
Rembrandt'ın Resim Tekniği ve Rembrandt Aydınlatması
Rembrandt kontrastı yüksek ışık gölge kullanımı olarak da tarif edebileceğimiz chiaroscuro tekniği denince akla gelen en önemli iki isimden biri (diğeri elbette Caravaggio). Ancak sanat kariyerinin başlarındaki resimlerinde daha parlak renkler ve detaycı yaklaşımlar söz konusuydu.Bu teknik zamanla daha yumuşak geçişlere sahip dramatik ışık gölge oyunlarına evrildi.
Işık-gölge oyunlarında usta Rembrandt, günümüzde hala fotoğrafçılıkta ve sinemada kullanılan bir aydınlatma tekniğine de adını verdi. Rembrandt Aydınlatması, konunun yüzünde oluşan doğal ışık-gölge oyunlarına odaklanır. Ressamın resimlerinde sıklıkla kullandığı bu teknikte, yüzün nispeten karanlıkta kalan kısmında, elmacık kemiği üstünde ters üçgen şeklinde ışık lekesi oluşturulur.

Son otoportrelerinde yoğunlukla olmakla birlikte impasto tekniğini de sık kullandığını biliyoruz. Impasto, boyanın tuval yüzeyine kalın tabakalar halinde sürülerek yüzeyde kabartılı bir doku oluşturulması tekniğidir. Bu teknikle vurgulanan yerler resimde neredeyse üç boyutlu gibi durur, böylece doku gerçekmiş hissine kapılırız.

Altın Çağın Altın Ressamı
Rembrandt diğer ustaların resimlerini görmek için dahi olsa hiç yurtdışına gitmemişti. Antikalara, lüks ve egzotik eşyalara aşırı düşkündü ve bu harcamalar yüzünden hatırı sayılır miktarda parasını bitirmiş, iflasını bile açıklamıştı. Sonunda oğlu ve karısından daha çok yaşadı, yalnız başına ve "yoksul" olara kayıt edilerek öldü. Sessizce, birkaç on yıl sonra tekrar kullanılacak bir yoksullar mezarına gömüldü; yani mezarı kesin olarak bulunamıyor. Geriye onu ölümsüz kılacak olan eserleri ve sanat tarihine ışık ile bıraktığı izler kaldı...
Senem
7 Eylül 2025, Pazar



Yorumlar