top of page

Sonsuz Bir Oyun Alanı: Yazmak Üzerine

  • Yazarın fotoğrafı: Senem Yorulmaz
    Senem Yorulmaz
  • 15 Haz
  • 3 dakikada okunur

Fotoğraf: Senem Yorulmaz, Mauritius 2022
Fotoğraf: Senem Yorulmaz, Mauritius 2022

Yazı benim için çok özel bir alan; yazmak özel bir eylem. Üzerine titizlikle eğilinmesi gereken, adımları doğru yere atmanın şart olduğu bir yolculuk. Yazı yazmak, aklımdakini tam anlamıyla, bütün bir doğrulukla yansıtabilmeme olanak tanıdığı için, silip yazabildiğim, ekleyip çıkarabildiğim, aklımın kıvrımlı yollarında istediğim istikamette gezinebildiğim için, istediğim kadar kısa, istediğim kadar uzun tutabildiğim için… kendimi özgür hissettiren bir alan. Doğru kelimeyi bulduğumda, doğru girilen şifrelerin açılan kilitteki o tıkırtısını duyar gibi ya da bir anahtarın yuvasına oturması gibi bir his yaşarım; rahatlama ile karışık küçük bir zafer hissi. Pek çok düğümle karışmış sicimdeki düğümlerden birini açmışım gibi.

Yazı diyince elbette kitaplar aklıma gelir ve o kitaplarla dolu kütüphaneler; bir de aklındaki kalabalığın sesini susturmaya değil, hepsine tek tek söz vererek sabırla kağıda dökmeye çalışmış onlarca yazar. Belki elleri aklının hızına yetişemeyen, taslaklar, karalamalar ve baştan almalar arasında gidip gelen, kaleme tutunarak yaşayan gelmiş geçmiş tüm o müthiş yazarlarla aynı heyecana ve arzuya sahip olduğum gelir. Yalan yok, şanslı hissederim; ya düşünceleri tekdüze akıp giden, katı aklıyla başbaşa, düşünmeden veya üretmeden bir ömür tüketen biri olsaydım?

Yazıya gittikçe daha çok inanıyorum. Okuyorsam sesini dahi duymadığım birinin aklına girip geziniyorum, elinden tutup onla başka bir dünyaya gidiyorum ya da yazıyorum ve okuyana aynı özgürlüğü sunuyorum. Bunu başarabilecek şekilde yazan, kelimelerini özenle ve gerçek anlamlarıyla kullanabilen insanların nadirliği onları gözümde daha kıymetli hale getiriyor, dikkatli bakarsanız bu insanların kibar ruhları yazdıklarından ve gözlerinden görülebilir, yazacak olursam aynı özeni gösterebilmem için bana ilham ve yol gösterici oluyorlar: Ne hakkında yazarsan yaz, kelimelerin gücü ve büyüsünü çok doğru ve yerinde kullanmalısın ve aslında kullanırsan onları güçlü ve büyülü hale sen getirirsin. Bir ouroboros.

Sadece acemisi olduğunu tüm benliğinle kabul ettiğin şeyde gelişebilirsin, doymaz bir merak taşıdığın şeyi tam olarak kavrayabilirsin, yenilgilerini bitiş değil yolunun parçaları olarak gördüğünde hedefe varabilirsin ve aslında hedefin de ancak bu hale -acemi ama kalbini ortaya koyan, bu yolda yürümekten ve hatta yenilmekten memnun ve hep meraklı haline- kavuşmak olduğunu anlayabilirsin. Yazmak benim için böyle; ayak izlerimle henüz doldurmadığım, dümdüz kumlarıyla bomboş bir kumsal gibi önümde uzanıyor. Hava yumuşacık. Günbatımındaki soluk sarı güneş hala her tarafı aydınlatıyor, deniz sıcak sularını minik dalgalar halinde kumlara uzatıp çekiyor. İşte böyle bir yerdeyim. Benim için küçük, tatlı, umutlu bir yer burası. Paldır küldür girmeyeceğim bu kumsala, ama ayaklarımın uçlarında da yürümeyeceğim. Her seferinde bir adım. Her adımda bir nefes. Bir gün “Kral hamileydi”* çarpıcılığında bir cümle yazmayı ya da kimsenin yazılarımdan alıntılar yapmasını ummak ya da beklemeksizin, apayrı bir sayfada, tek başıma, bu kumsalda, sözsüz şarkılarla dans etmek, yürümek, mükemmel deniz kabuğunu aramak, uyumak, uyanmak istiyorum. Burada üşümek yok. Kendimi dışarıdan ve içeriden görmek, tüm yaşlarımdaki hallerimin elinden tutmak ve gitmek istedikleri dünyaları onlara vermek istiyorum. Bu sahilde annem, babam, kocam, kedim, arkadaşlarım yoklar: ben varım, 5 yaşındaki, 8 yaşındaki, 12 yaşındaki, 26 yaşındaki Senem ve onların tecrübeleri ve duyguları var.

Aklımın suları durulurken görüyorum ki, her insan kadar insanım; her insan kadar hatalı, unutkan. Her insan kadar ölümlüyüm; aslında pamuk ipliğine bağlı bir hayat yaşıyor iken bazen ölümü, anı unutacak kadar yaşama içgüdüsü ile doluyum. Sonsuz bir yokluk? Sonsuz bir huzur? Bedenin yok olması ama ruhun hep orada, o duyguda olması? Bilinmeyene giden bir yolda olduğunu bilmek ve buna rağmen yaşamak, hayatın bize “sana verilen vakitle ve mevcudiyetinle neler yapabileceğini gör ve kendine göster” deme şekli gibi; bana ise sular durulduğundan beri hayat sonsuz bir oyun alanı gibi geliyor. Korkularımın çoğu silindi, gitti. "Eksiklerim" eksik gibi gelmiyor. Hayat öyle tam ki. Hayatımdan geçen insanlar birer yol arkadaşı, bazen yollarının ayrılması beni şaşırtmıyor. Sıkıntılar sıkıntı olmaktan çıkıyor; hayatın geçiciliği evrenin şaşmaz bir kuralı: acı da geçmek zorunda, mutluluk da.

İşte bu sebeplerle yazmak için tam zamanımın geldiğini görüyorum. Çünkü ne isek o olmalıyız ve ben içimden taşan beni durdurabilecek sesleri duymamayı seçiyorum. Bilgeliğin akıntıya karşı yüzmeye çalışmakta veya olmadığın biri gibi yaşamakta ısrarcı olmakta değil; zamanı geldiğinde dökülen, sararmış bir yaprak olup rüzgarda savrulmakta, vakti geldiğinde çürüyüp toprağa karışabilecek ve yepyeni bir hayata vesile olabilecek kadar kendin olma, zamanı geldiğinde ise tüm kendinliğinle çiçek açma cesaretini gösterebilmekte olduğunu görüyorum. Kendi yolunu çizmenin güzelliğini kabullenmekte ve dünyadaki her bir parmak izinin birbirinden farklı olduğunun muhteşemliğinin farkına varmakta olduğunu görüyorum. İşte bu yüzden, yazmayı arzuladığım kadar yazacağım, istediğim kadarını paylaşacağım ve bazılarını yırtıp atacağım.

Sonuçta…Kendim olmak için kimseden izin almayacağım.

Senem

15 Haziran 2025, Pazar


*"Kral hamileydi." cümlesi, Ursula K. Le Guin'in cinsiyet rollerini büküp başka bir dünya kurguladığı "Karanlığın Sol Eli" romanında geçen, yazarın kendisinin de "düşkün" olduğunu söylediği ve okuyanda şok etkisi yaratabilen bir cümle.

 
 
 

Yorumlar


© 2025 by Senem Yorulmaz.

  • Instagram
bottom of page